17 Mayıs 2016 Salı

Gerçekleri Konuşmaya Başlayalım…


Birkaç gün önce bir arkadaşıma bir mesaj gönderdim ve “Ne zaman her şeyi anlatacaksın?” diye sordum. Bir Manifestör olarak olayı başlatmak bana düşüyordu. Yanıt “Hiçbir zaman, maalesef” oldu… O benim gerçekleri bilmek istediğimi zannediyordu, ben ise onun altına girdiği bütün bu gizliliğin ve yalanların yükünden kurtulmasını istiyordum.

İnsanların gerçekleri saklamasının çok farklı nedenleri vardır… Kendisini farklı göstermeye çalışmak, kendisini sevdirmek ve kabul ettirmek, diğer kişiyi üzmemek, manipüle etmek, ilgisini çekmek, kandırmak, terfi etmek, daha çok satış yapmak… Bir sürü nedenden dolayı gerçekleri saklarız ya da yalan söyleriz. Bu yalanların içine bahaneler üretmek, pembe-beyaz yalanlar, tutulamayacak sözlerin verilmesi de girer…

İnsanlar nasılsa dünyaları da aynıdır. Ben bunu gözümde şöyle canlandırırım: küçük bir küre ve onu tamamen kapsayan çok daha büyük bir küre vardır; küçük olan kişisin kendisi iken büyük olan onun yarattığı dünyasıdır. Büyük küre tamamen küçüğün bir yansımasıdır… İnsanlar bir araya geldiklerinde bu büyük küreler kesişse bile yine herkes kendi yansımasını görüyor, kendi dünyası içinde yaşamaya devam ediyor…

Dünya, bizim yansımamız ise gerçeklerden kaçmak, saklanmak, gizlenmek sadece dünyamızda olan bir şey değildir; kendi içimizde de kendimizden kaçıyoruz demektir. Kendimize yalan söylüyorsak dünyada da söyleriz…

Bir şeyleri gizlemeyi alışkanlık haline getiren bir insanın kendisinden neleri gizlediğini düşünebiliyor musunuz? Özellikle vücut haritasında, Solar Plexus (Duygular) merkezi tanımlı olmayanlar ekstra kendilerini gözlemlesinler; onların gerçeklerden ve yüzleşmelerden kaçmak için yapmayacakları yoktur…

"Tanrı ile Sohbet 2” kitabını okuduğumda, benim en çok dikkatimi çeken GERÇEĞİ SÖYLEMENİN BEŞ BASAMAĞI oldu. Öyle uzun uzadıya anlatılan bir konu değildi sadece liste halinde yazılmıştı, açıklanmıyordu ama yine de benim dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Bu basamaklar:

·         Kendine kendin hakkında gerçeği söylemeye başla:
Arınmak, ruhsal konuların en temelinde var değil mi? Peki, kendine itirafta bulunamayan bir insanın arınma süreci nasıl başlar? Nasıl ilerleyebilir?

Bu çalışmaya başlamadan önce kendi içimdeki bazı farkındalıkları kabul edememe ya da kendime yakıştıramama durumunu herkes gibi ben de yaşadım. Human Design’da kendi olmama ve zihinsel oyunların kalıplarını öğrendiğim için biraz daha şanslıydım, çünkü duymuştum bunları ama daha derine inerken zorlanıyor yine de insan. Bir süre sonra olaylar karşısında verdiğim tepkilerin, kızgınlıkların nedenini kendime sormakla başladım. Bu neden oldu diye düşünürken, kendimden kaçtığımı ve sorumluluğu üzerime almadığımı fark ettim. İşte o andan itibaren kendime, kendimle ilgili gerçeği söylemeye söz verdim. Bu artık bir çalışmadan çok bir oyuna dönüşmüştü…

Kendinize gerçeği söylemeye başlayınca kendinizi kabul etmeye de başlıyorsunuz. Bir süre zorlansanız da eşik değeri geçtikten sonra artık her şey “Aferin, bunu da fark ettim” kıvamına geliyor. Burada önemli olan, her fark edişin, her itirafın büyük bir başarı olduğunu görmek, kendinden utanmak yerine bunun büyük bir nimet olduğunu anlamaktır… Kendinizi yargılamaktan vazgeçme noktasıdır.

·         Başkası hakkındaki gerçeği kendine söyle:
İnsanları olduğu gibi kabul etmeye başlamanın ilk adımları da burada atılıyor. Çünkü siz diğerleri hakkındaki düşüncelerinizi “ama”, “belki”, “ya gözüktüğü gibi değilse” şeklinde maskelerle üstünü kapatarak bir hayale ya da kabusa inanmak istiyorsunuz. Diğer kişiyi olduğundan farklı görmek istemenizden kaynaklanıyor ama kendinizi kandırmaya bir son vermek ve herkesi olduğu gibi kabul etmeye başlamak gerekiyor. İşte başlangıç noktası burasıdır.

Aradan zaman geçtikçe arkadaşlarım, ailem ya da iş yerindekiler hakkında fark ettiklerimi üstünü kapamadan kendime söyledim… Bu kısım kolay olmadı çünkü bunun gerçek olup olmadığında emin olamıyordum sonra anladım ki bu “benim” onlar için gerçeğim…

·         Kendin hakkındaki gerçeği başkasına söyle:
Bir süre sonra kendimle ilgili farkındalıklarımı ulu orta söyler, kendimi baya baya anlatır hale gelmiştim. En kötü yanlarımı bile konuşabilmek aslında kendimi kabul etmemin en büyük göstergesiydi. Diğer kişinin yorumları ya da düşüncelerinden bir süre çekindim, utandım ama onlarında sadece kendi endişelerimden kaynaklı olduğunu fark edip çok daha açık ve rahat olabildim. Ben kendimden memnunsam diğerlerinin ne düşündüğünün ne önemi var ki…

Artık bu aşamada kimseye kendinizi sevdirmeye çalışmanın, hanım hanımcık olup, hatasız birisi gibi davranmanın hiç anlamı olmadığını anlıyorsunuz… İnsanlara diyorsunuz ki “ben buyum ve ben kendimi bu şekilde kabul ediyorum”. Artık incinmekten, incitilmekten korkmuyorsunuz çünkü kendiniz bunu açıkça söyleyebilecek güce sahip olduğunuzda artık orada acıtılabilecek yara kalmamış oluyor…

·         Başkası hakkında gerçeği başkasına söyle:
Kendisi ile ilgili gerçeği duymayı herkes kaldıramayabiliyor ama kaldıramayacakları, sizin gerçek olarak nitelendirdiğiniz şeylerin değişmesi ya da saklanması anlamına gelmiyor. Önemli olan gerçeklerin nasıl söylendiği, Strateji ve Otoritenizle hareket etmeniz size doğru zamanda söyleme şansını verecektir… Ben kendi duygusal dalgamı beklemeden atladığımda çok zor durumlarda kaldım ama öğrenirken biraz da çam devrilmiyor değil…

Burada asıl zorlanılan diğer kişiyi kırarak, öfkelendirerek onu kaybetme korkusudur… Sevgisini kaybetme, ilgisini kaybetme, güvenini kaybetme korkusu… Yalan söyleyerek kazanılması imkansız şeyleri nasıl kaybedebilirsiniz. Kaybedeceğiniz her şey zaten yalandır…

·         Herkese her şey hakkında gerçeği söyle:
İşte burada gerçeklere o kadar açık hale geliyorsunuz ki, artık kendi gerçeğinizle bağlantı kuruyorsunuz, özünüzle. Sezgileriniz gelişiyor ve gerçeğe olan bakışınız değişiyor, en önemlisi hayatınızdaki tüm yüklerden özgürleşmiş oluyorsunuz… Kimin ne dediğinin, ne düşündüğünün, önemi kalmıyor… siz kendinizle artık bağlantı kurabildiğiniz için dışarıya zaten muhtaç kalmıyor, eski aradıklarınızı aramıyorsunuz, ne bahane yaratmak için kendinizi kasıyorsunuz, ne başkalarını üzmekten ya da üzülmekten çekiniyorsunuz, tamamen özgür oluyorsunuz. Tüm gerçekleri söyleyebiliyorsunuz…

Gerçekler aslında herkesin işine gelir tabi ayrımı görebiliyorsanız… Sizi, siz olduğunuz için severler; size siz olduğunuz için inanırlar, güvenirler; sizinle doğrudan iletişime geçerler, diğer türlü hep bir hayalle iletişimdedirler… Hani zengin biri paramı mı seviyor beni mi diye şüpheye düşer ya, işte onun gibi… sizi severler, hikayelerinizi değil…

Çok kolay gözükmüyor değil mi? Kendi gerçeklerinizi kendinize söylemeye başladıktan sonra her şey çorap söküğü gibi geliyor. Zaten onun için bunlar birer basamak, hepsine aynı anda başlamıyorsunuz; hazır oldukça bir sonraki basamağa geçiyorsunuz…

Ne demiştik uygulanmayan bilginin değişimimize hiçbir faydası olmaz… Artık eyleme geçmeli ve gerçekleri söylemeye başlamalıyız…

İletişim için: arslaneb@gmail.com

1 yorum:

  1. Cok guzel bir yazı olmus. GERCEGI SOYLEYEBİLMENİN BES BASAMAGİndaki ilk iki basamak aslinda bildiğimiz, bazılarınızın uygulayabildigi, bazılarımızın ise uygulamakta zorlandığı basamaklar ama açıkcası diger üç basamaktan cogumuzun haberi bile yoktu. Katılıyorum artik bu bes basamağı hayatimıza uygulama zamanı geldi. Teşekkürler Ebru Arslan.

    YanıtlaSil