Doğduğumuz anda ÖZ halimiz
belirlenip mühürlenir ama aynı zamanda tüm koşullandırmaların da etkisi başlar.
Bebeğin ilk koşullandırmaları annesiyle, daha sonra tüm aile ve çevresiyle olan aurasal
etkileşimle başlar ve yavaş yavaş artık öz halinden uzaklaşır. İlk yedi yıl bu
koşullandırmalar onun bütün kısır döngülerini, bütün refleks tepkilerini, bütün
davranış kalıplarını oluşturur…
Bu ilk yıllarda etkisinde
kaldığımız koşullandırmalara uygun hayatlar seçeriz… Haritamızdaki
açıklıklarımız buna neden olur. Zihin o konuda çok hassastır ve doğru karar
verme yolu elinden alınan çocuk, zihnin bu oyunlarına bir refleks geliştirir…
Aksiyon kelimesi TDK’da “Bir
kuvvetin, maddi bir etkenin, bir düşüncenin ortaya çıkması; eylem” anlamına
geliyor. Reaksiyon ise “tepki” anlamına geliyor. Aksiyon-reaksiyon, etki-tepki
demektir. Başka şekilde bakıldığında ise Re-aksiyon, eylemin tekrarı anlamına geliyor.
Re-aksiyonu örneklerle açıklamak
gerekirse Solar Plexusu (SP, duygular) tanımsız olan bir çocuk, SP tanımlı olan annesinin duygusal dalgasını zamanla kendi dalgası zanneder ve o dalgada
kaybolmaya başlar. Üç yaşında söylediği bir söze, annesi duygusal dalgasında dipte olması nedeniyle öyle bir
patlar ki çocuk kendini suçlar. Zamanla yaşadığı bu olay üzerine tekrar
eden eylem olarak artık gerçekleri söylemekten kaçınan bir hal alır… Genel
Re-aksiyonu başkasını üzmemek, kızdırmamak için gerçeklerden kaçmayı tercih
etmek olur… Bu bir reaksiyondur, çünkü söylemesi gereken yerde bile
söylemiyordur.
Kalp merkezi tanımlı bir baba,
oğlunun verdiği bir sözü tutmaması üzerine, ona iradeli olması ve verdiği sözleri
tutması konusunda öyle bir baskı yapmıştır ki; kalp merkezi açık olan çocuk
kendini kanıtlamak için bütün hayatı boyunca çok büyük sözlerin altında ezilmeye
mahkum kalır. Her söz veriyor musun sorusuna tutamayacağını bilse de “evet” der…
Bunlar artık kısır döngüler
şeklindedir çünkü ailesine benzeyen özellikleri olan insanlara aurasal olarak
çekilirler, bir şekilde hayatlarının parçası yaparlar. Her re-aksiyon
gösterdikleri durumda ise hayat sadece tekrar eder…
Aurasal etkileşimde bu açıklarımızı
tamamlayan insanlara çekildiğimiz bir gerçek. Bunu değiştirmek imkansız olsa
da re-aksiyonları aksiyonla değiştirmek
mümkün…
İnsan ilişkilerinde kısır
döngüler vardır ve onları kırmak için bazen tam ters davranılır… “ hayır bu sefer
benim istediğim gibi olacak” denir ve yine hiçbir şey değişmez… işte bu da
kısır döngüdür.
Bir filmde görürsünüz ya da yakın bir arkadaşınız tam tersini
yaptığında her şeyin çok farklı olduğunu görmüşsünüzdür ama sizde işe yaramaz.
Zihin derki “hadi birde bunu deneyelim, bu sefer her şey değişecek” ama bu da
bir tepkidir, bir re-aksiyondur; bir arayıştır ama yaşayış değildir…
Zamanlamayı
genelde tutturamazsınız ve yine aynı şey ile sonuçlanır, kocaman bir hüsran,
kocaman bir başarısızlıkla… Re-aksiyondan kaçmak bu şekilde olmaz; tam tersi
şekilde davranmak değildir, örnek almak değildir, aslında doğru zamanda doğru şekilde davranmaktır…
Strateji ve Otoritesi
ile hareket ettiğimizde, o an ruhumuzla olan iletişimimizle her şey yeniden şekilleniyor…
Solar Plexus'u tanımsız olan bir kişi doğru zamanda gerçekleri konuşma fırsatı
bulabiliyor ya da kalbi tanımlı bir kişi söz vermeden ondan istenilen şeyi onun için uygun ise gerçekleştirebiliyor. Doğru kararlarla hayat aslında tekrarsız ve eşsiz hale
geliyor…
An'da yaşama denilen şey aslında bu; çünkü her re-aksiyon ilk yedi
yılın tekrarı oluyor. Orada hissedilen duyguların, öğrenilen kalıpların birer
tekrarı; ne şimdiki zaman oluyor ne de gelecek, hayat sadece geçmişten
ibaret oluyor çünkü hep tekrar içinde oluyoruz…
Dünyaya aynı şeyleri yaşamak için
gelmedik. Ruhumuz farklı deneyimler istediği, değişim ve gelişim istediği için
bu derece sıkılıyoruz hayattan, bu derece tekrardan bunalıyoruz…
Strateji ve Otorite ile yaşamak
ise anda kalmamıza neden oluyor; koşullara, insanlara ya da gezegen
transitlerine göre değil kendi ruhunuzla o an kurduğunuz bağlantı ile o anı
yaşıyorsunuz… Otoritesi duygusal olanlar, “bizim otoritemiz anlık değil ki”
diyebilirler ama onlarınki de anlık. Zaman kavramı çok göreceli ve sizler için “an” duygusal dalganızın kendini tamamlaması demek; anda kalmak dalganızı takip etmek demektir…
Hareketleriniz, kararlarınız tahmin
edilemez olsun. Bize anlatılan bir durumda, izlediğimiz bir filmde ya da okuduğumuz
bir kitapta geçen olay için “ben olsam asla böyle yapamam”, “çok kızardım”, “terk
ederdim”, “kaldıramazdım” gibi tepkiler veririz, kendimizi hemen o konuma
sokarız. Sizin başınıza geldiğinde ne yapacak olduğunuzu biliyor olmanız bir
aksiyon mudur, re-aksiyon mudur?
Önceden aldığımız tüm koşullandırmalarla oluşan reaksiyonlarımızdan dolayı daha yaşamadan kendimiz zannettiğimiz zihnimiz kararı tahmin ediyor… Tahmin edilemezden kastedilen
dışarıya karşı gizemli olun, ters köşe davranışlarınız, kararlarınız olsun demek
değil, kendi zihniniz bunu bilemesin demektir. Strateji ve Otorite bunun için önemli, çünkü
çıkan karar tahmininizden büyük olasılıkla çok farklı olacaktır… Arınmanın ilk dönemlerinin zorluğu da bundandır…
Zihin kendi istediğinin olması için oradan oraya sürükler bizi ama kararın sonucu hiç değişmez: tatminsizlik, öfke, hayal kırıklığı… Olduğumuz yeri
bilebilen tek şey ruhunuz, büyük haritayı, hangi yönün daha
heyecanlı olduğunu o görebiliyor… Onunla bağlantı kurmadan verilen her karar sizi aynı sonuca
götürür: tekrar eden sıkışmışlığa, bıkkınlığa, yorgunluğa… Oysaki hayatın en
büyük amacı neşeyi, coşkuyu yaşamak ve sevmektir...
İletişim için: arslaneb@gmail.com